Master Degree / Yüksek Lisans Tezleri
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/11147/3008
Browse
Recent Submissions
Master Thesis Alfa-Ketoglutaratın Maya (Saccharomyces Cerevisiae) Yaşlanması Üzerindeki Etkilerinin Proteomik Yaklaşımla Belirlenmesi(2025) Yayla, Dilay; Karakaya, Hüseyin Çağlar; Demir, Ayşe BanuAlfa-Ketoglutarat, hücre metabolizmasını, bazı amino asitlerin biyosentezini, kolajen sentezini, histon demetilasyonuyla epigenetik regülasyonu etkileyen bir metabolittir. AKG'nin yaşlanmayla ilişkisi üzerine farklı organizmalar kullanılarak araştırmalar, AKG'nin yaşlanmayı geciktirdiğini keşfetmiştir. Bu çalışmalar içinde genomik düzeydeki değişikliklere ya da AKG'ye bağlı spesifik proteinlerin seviyelerindeki değişikliklere yönelik çalışmalar olmasına rağmen tüm protein profili üzerine yapılmış kapsamlı bir proteomik çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmada, AKG uygulamasının maya hücrelerinin tüm protein profiline etkisini analiz ederek, hücresel düzeydeki etki mekanizmasının araştırılması amaçlanmıştır. Kontrol ve AKG uygulanmış maya hücrelerinin protein profilleri, LC-MS/MS analizi yapılarak incelenmiş, Proteome Discoverer LFQ modülüyle protein ifade farklılıkları analiz edilmiştir. Ham proteomik veriler filtrelenmiş ve 40 adet upregüle olmuş protein tespit edilmiştir. Bu proteinler moleküler fonksiyonlarına göre gruplandırıldığında, sürekli ekspresyon gösteren proteinlerin RNA bağlanması, transferaz, hidrolaz ve oksidoredüktaz fonksiyonları olduğu gözlemlenmiştir. Bu durum, AKG'nin metabolik aktiviteler, enerji üretimi, stres karşı direnç ve büyüme düzenlemesi üzerinde etkisi olduğunu düşündürmektedir. Alfa, alfa-trehaloz-fosfat sentazi, AP-1-benzeri transkripsiyon faktörü gibi yaşlanma ve stress direncini olumlu yönde etkileyen proteinler AKG uygulanmasının sonucunda upregüle olmuştur. Fakat, önceki Drosophila melanogaster, fare, ve insan üzerine yapılan genomik çalışmalarında otofaji ve mTOr gibi yaşlanma alakalı genler tespit edilmesine rağmen bizim proteomik çalışmamızda bu tür genlere rastlanmamıştır.Master Thesis Daha Etkili Aşı, Anti-viral Molekül ve Survilans Geliştirilmesi için Rekombinant ve Rekombinant Olmayan Omicron-SARS-CoV-2 Alt Soylarının Moleküler Evrimlerinin Biyoinformatik ve İstatistiksel Yöntemlerle Analizi(2025) Arlı, Meliscan; Sezgin, Efe; Eraltuğ, Nur Başak SürmeliCOVID-19'un ortaya çıkmasıyla birlikte SARS-CoV-2 virüsü birçok değişim geçirmiştir ve bunun sonucunda Alfa, Beta, Gama, Delta ve Omikron gibi çeşitli varyantlar ortaya çıkmıştır. Şu anda tespit edilen varyantların hepsi Omikron varyantına aittir ve en yüksek bulaşıcılık ile bildirilen varyant olma özelliğini sürdürmektedir. Bunun yanında, rekombinant suşlar da virüsün evriminde ve genetik çeşitlilik sağlamada önemli bir yere sahiptir. Hipotezimiz, Omikron rekombinant suşlarının ebeveynlerine göre farklı bir evrimsel süreçten geçtiğini popülasyon genetiği ve moleküler evrim analizleri yaparak göstermektir ve bu sayede pandemiye yol açabilecek bu suşlara karşı aşı/ilaç veya sürvilans metotları geliştirilmesine katkıda bulunmaktır. Bu doğrultuda, uygulanan testler ve analizlerden elde edilen bulgulara göre 8 rekombinantın çoğunda negatif seçilimin etkili olduğu görülmüştür. Gözlemlenen mutasyonların çoğu Spike gen bölgesinin RBD kısmındadır ve bunların immün kaçışı sağlayan ve enfeksiyonu etkileyen mutasyonlar olduğu bulunmuştur. Ayrıca, Spike gen bölgesindeki sinonim olmayan değişimlerin ve negatif Tajima, Fu ve Li değerlerinin suşların ortadan kaybolmasına katkıda bulunduğu ortaya çıkarılmıştır. Spike bölgesinin en korunmuş bölgelerden olması ve yapılan analizler sonucunda rekombinant suşlarla ilgili önemli bulgular vermesine dayanarak Spike geninin rekombinant suşlarda aşı/ilaç, sürvilans metotları geliştirmede potansiyel hedef olabileceği öngörülmektedir.Master Thesis Üniversite Kampüs Binalarında Enerji Verimliliği ve Görsel Konforun Hedeflenmesi: Adaptif ve Adaptif Olmayan Gölgelendirme Sistemleri Optimizasyonu Üzerine Karşılaştırmalı Bir Çalışma(2025) Avcı, Pelin; Ekici, Berk; Kazanasmaz, Zehra TuğçeÜniversite binaları, sosyal, idari ve eğitim amaçlı kullanıldıkları için yüksek enerji tüketimine sahiptir. Özellikle mimari stüdyolarda kullanıcıya hitap eden ve işlevsel çalışma alanları yaratma gereksinimi de bu talepleri artırmaktadır. Statik cepheler değişen çevresel koşullara ve bina sakinlerinin konfor ihtiyaç ve davranışlarına cevap vermede başarısız olduğundan çevre ve kullanıcı taleplerine göre adapte olabilen çözümlere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışmanın odak noktası, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü'ndeki mimarlık stüdyolarında görsel konforunu ve enerji verimliliğini artırmak için gölgeme cihazlarının iyileştirilmesidir. Cephe konfigürasyonları ve performans göstergeleri üzerinden adaptif ve adaptif olmayan gölgeleme cihazlarının performans etkilerini anlamak için 103 çalışmanın kapsamlı bir literatür analizi ile başlayan karma bir yöntem yaklaşımı kullanılmıştır. Çalışmada daha sonra Grasshopper, Honeybee ve Radiance araçları kullanılarak üniversite stüdyo alanının parametrik bir modeli oluşturulmuş ve aydınlatma enerjisi kullanımı, gün ışığından faydalanma ve kamaşma gibi 3 performans unsuru ele alınmıştır. Octopus, saatlik ve mevsimsel senaryolar için en iyi cephe konfigürasyonlarını belirlemek amacıyla optimizasyon yapmak için seçilen yapay zekâ aracıydı. Gün ışığı otonomisi, kamaşma ve aydınlatma enerjisi tüketiminin dengelenmesi söz konusu olduğunda, uyarlanabilir gölgeleme cihazlarının statik sistemlerden daha iyi performans gösterdiğini ortaya koymuştur. Adapte olabilen çözümler tüm mevsimlerde aydınlatma enerjisi tüketimini azaltmış, gün ışığı otonomisini %20'ye kadar iyileştirmiş ve en yoğun saatlerde kamaşma olasılığını rahatsızlık sınırlarının altına %5 düşürmüştür; bu sistemler aydınlatma enerjisi tüketimini toplamda %15 oranında azaltmıştır. Sonuçlar, kullanıcı ve, performans odaklı adapte olabilen cephe sistemlerinin konforlu ve sürdürülebilir öğrenme alanları sağlamak için ne kadar iyi çalıştığını vurgulamaktadır.Master Thesis Alüminomagnezyum Alaşımlarının Alüminotermik İndirgeme Yöntemiyle Üretimi(2025) Fırdous, Rouman; Gökelma, MertolBu çalışma, alüminyumun erime noktasının üzerindeki sıcaklıklarda uygulanan alternatif bir ısıtma ve eritme süreci ile alüminyum-magnezyum (Al-Mg) alaşımlarının 'alüminotermik' indirgeme yöntemiyle üretimini incelemekte; ardından önemli özelliklerin, mikroyapısal değişimlerin ve çeşitli faz oluşumlarının belirlenmesi amacıyla kapsamlı bir termodinamik analiz gerçekleştirmektedir. Analiz için gerekli temel termodinamik veriler, çeşitli deneysel çalışmalardan elde edilen literatür kaynaklarından alınmış ve Thermo-Calc ile FACTSAGE programları kullanılarak hesaplanmıştır. Normal atmosfer basıncında, (8–15 wt%) aralığında değişen Mg içeriklerine sahip alaşımlar üretilmiş ve yavaş soğutma yöntemiyle bileşimsel homojenlik sağlanmıştır. Bu çalışmanın temel amacı, doğrudan Al-Mg alaşımlarının üretilmesi ve katılaşma sırasında oluşan fazların tartışılmasıdır. Birincil magnezyum üretim yöntemi olan 'Pidgeon prosesi' ile alternatif alüminotermik yöntem karşılaştırıldığında, karbon salınımı olmayan, kolay ve ekonomik bir yöntem sunduğu görülmektedir. Bu çalışmanın hedefleri arasında, sıvı saf alüminyum ve Al-Si alaşımında magnezyum aktivitesi ölçümleri, mikroyapı evriminin izlenmesi, farklı faz oluşumlarının karşılaştırılması ve sıvı alüminyumda Mg çözünürlüğünün incelenmesi yer almaktadır. Ayrıca, Al-Mg alaşımı üretiminde sıcaklık, fırında bekletme süresi, hammadde oranları ve fırın atmosferinin etkileri; özellikle Mg çözünürlüğü, aktivitesi ve MgO indirgenmesi açısından araştırılmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda, daha yüksek sıcaklıkların ve inert atmosfer koşullarının Mg çözünürlüğünü artırdığı, ayrıca silisyum varlığının MgO'nun indirgenmesini önemli ölçüde iyileştirdiği belirlenmiştir. Al-Mg alaşımlarında yeterli demir içeriğinin bulunması ve silisyumun sentezleyici olarak rol oynamasıyla FIMC (demir içeren ara metalik bileşik) fazının oluştuğu gözlemlenmiştir.Master Thesis Kent Merkezlerinin Dönüşüm Dinamikleri: Kadıköy Örneği(2025) Kınacı, Onur; Ulutaş, Esin ÖzdemirBu tez, kent merkezlerinin dönüşüm dinamiklerini, İstanbul'un tarihsel ve ticari açıdan önemli ilçelerinden biri olan Kadıköy Merkezi örneği üzerinden incelemektedir. Kentsel merkezler, tarih boyunca kentlerin sosyal, ekonomik, mekânsal ve kültürel değişimlerini yansıtan çekirdek alanlar olarak işlev görmüşlerdir. Son yıllarda, küresel ve neoliberal kent politikalarının etkisiyle ticari canlandırma, soylulaştırma ve turistikleşme gibi süreçler özellikle merkez nitelikli kentsel alanları etkilemektedir. Bu çalışma, Kadıköy Merkezinin 2000'li yılların başından günümüze kadar geçirdiği dönüşümü; arazi kullanımı, ticari faaliyetler, ulaşım altyapısı ve planlama süreçleri üzerinden analiz etmektedir. Araştırmada, 2005, 2016 ve 2022 yıllarına ait CBS (Coğrafi Bilgi Sistemi) temelli mekansal veriler ve bu dönemlere ait planlama belgeleri analiz edilmek suretiyle karma bir yöntem benimsenmiştir. Bu kapsamda CBS temelli mekansal veriler yardımıyla mekânsal olarak alanda yaşanan işlevsel dönüşüm süreci, konut ve ticaret alanlarındaki değişimler, nüfus yoğunluğu, ulaşılabilirlik olanakları ve yapı yoğunluğu gibi parametreler analiz edilmiştir. Bulgular, Kadıköy Merkez'in son yıllarda yoğun bir şekilde ticarileştiğini, konut işlevinin azaldığını ve özellikle hizmet sektörüne dayalı bir yeniden yapılanmanın ortaya çıktığını göstermektedir. Bu dönüşümle birlikte nüfus yoğunluğunda düşüş yaşanmış; ziyaretçi odaklı gündüz yoğunluğu artarken, ticari kira ve satış değerlerinde dikkate değer bir yükseliş meydana gelmiştir. Kadıköy Merkezi'nin dönüşümü göstermiştir ki, kent planlarının söz konusu dönüşüm üzerindeki etkisi, piyasa dinamiklerinin etkisiyle karşılaştırıldığında sınırlı bir düzeyde kalabilmektedir. Kadıköy Merkezi'nde, üst ölçekli planlar bölgenin merkezi rolünü vurgularken, alt ölçekli planların onaylanması ve uygulanmasındaki sorunlar ve planlardaki düzenleyici detaylarının eksikliği, plan kademelenmesini bozmuştur. Sonuç olarak, alt ölçekli planlama kararlarının uygulanabilirliği zayıflamıştır. Bu durum, kent planlamanın dönüşüm sürecindeki yönlendirici ve kısıtlayıcı rolünü azaltmakla birlikte, Kadıköy Merkezi'ndeki dönüşümün kent planlarından çok, piyasa güçleri tarafından şekillendirildiğini ortaya koymaktadır.Master Thesis MikroRNA-142'nin Melanom Tümör Bağışıklığı Üzerindeki Rolünün İncelenmesi(2025) Kayacan, Hilal; Ekiz, Hüseyin AtakanMikroRNA'lar (miRNA'lar), gen ekspresyonunu post-transkripsiyonel düzeyde kontrol eden kısa, kodlamayan RNA molekülleridir ve genellikle hedef mRNA'ların 3′ UTR bölgelerine bağlanarak bu işlevi yerine getirirler. Bu etkileşim, proliferasyon, migrasyon, homeostaz ve apoptoz gibi temel hücresel işlevlerin düzenlenmesine yardımcı olur. Bu işlevlerin ötesinde, miRNA'lar bağışıklık düzenlenmesi, tümör progresyonu ve tümör mikroçevresinin modülasyonunda da rol oynarlar. Melanom, çok hızlı ilerleme eğilimi gösteren oldukça agresif bir cilt kanseri türüdür. Araştırmalar, belirli mikroRNA'ların tümör büyümesini ve bağışıklık hücrelerinin işlevlerini etkileyerek melanom gelişiminde rol oynadığını göstermektedir. Biyoinformatik analizler, melanom ve sağlıklı doku hücreleri arasında belirli miRNA'ların ekspresyon seviyelerinde önemli değişiklikler olduğunu ortaya koymakta ve bu moleküllerin tümör biyolojisindeki önemini vurgulamaktadır. Biyoinformatik analizimizde, melanomda CD8, interferon-gamma (IFNG) ve granzyme B (GZMB) gibi anti-tümör bağışıklık belirteçleri ile pozitif korelasyon gösteren miRNA'lara odaklandık; bu miRNA'ların bazılarını tümör progresyonu ve immün kaçış mekanizmalarında fonksiyonel olabileceği varsayımıyla inceledik. MiRNA-142, intratümoral bağışıklık belirteçleriyle güçlü ilişkileri sayesinde dikkat çeken bir aday olarak öne çıktı. MiRNA-142 üzerine yapılan çalışmalar sınırlı olup, genellikle uveal melanom üzerine yoğunlaşmış durumdadır; bu nedenle kutanöz melanom bağlamındaki rolü büyük ölçüde keşfedilmemiştir. Bu çalışma, hem fonksiyon kaybı (loss-of-function) hem de fonksiyon kazancı (gain-of-function) yaklaşımları kullanarak miRNA-142'nin kutanöz melanomdaki fonksiyonel rolünü araştırmayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda, miRNA-142'nin hücresel işlevler üzerindeki etkisi in vitro çalışmalarla, tümör immün mikroçevresindeki rolü ise wild-type fareler kullanılarak yapılan in vivo deneylerle değerlendirilmiştir.Master Thesis 2050 Yılına Kadar Türkiye'de Sürdürülebilir ve Düşük Karbonlu Elektrik Sistemi için Çoklu Senaryo Analizi(2025) Anya, Belka; Mohammadpourfard, Mousa; Akkurt, Gülden GökçenÜlkeler, küresel sürdürülebilir enerji sistemleri kurmak ve 2050 yılına kadar karbon emisyonlarını azaltmak için enerji politikalarını yeniden şekillendirmektedir. Bu çalışma ile Türkiye'nin 2050 yılı elektrik sistemi için yüksek yenilenebilir enerji payı, düşük karbon salınımı ve teknik uygulanabilirlik çerçevesinde senaryo tabanlı olarak analiz edilmiştir. Modelleme amacıyla EnergyPLAN yazılımı kullanılarak, düşük, orta ve yüksek yenilenebilir enerji kaynakları seviyelerinde yirmi yedi farklı senaryo oluşturulmuş geçmiş verilere dayalı kapasite projeksiyonları yapılmıştır. Her senaryo için analiz edilen çıktılar arasında yenilenebilir enerji payı, karbon emisyonları, toplam sistem maliyeti, fazla elektrik üretimi, pil şarj-deşarj durumları ve minimum gerekli fosil yakıt talebi yer almaktadır. Regresyon analizi uygulanarak da güneş ve rüzgarın sistem çıktıları üstündeki etkileri araştırılmıştır. Yüksek ışınım ve kurulum kolaylığı nedeniyle, güneş enerjisinin sistem üzerinde daha güçlü bir etkiye sahip olduğu gözlemlenmiştir. Bulgular, karbon emisyonlarının, toplam maliyetin ve yenilenebilir enerji oranının temel belirleyici faktörler olduğunu ortaya koymuştur. Yenilenebilir enerji payı % 75'in üzerinde, karbon emisyonları 25 MtCO₂'nin altında ve en düşük toplam maliyette olan en iyi üç senaryo, optimal senaryolar olarak belirlenmiştir. Bu bağlamda, çalışma, senaryo bazında, 2050 yılında Türkiye'nin elektrik sistemi için düşük karbonlu, düşük toplam maliyetli ve yenilenebilir enerji yoğun yapıların teknik olarak mümkün olduğunu göstermiştir.Master Thesis Beyin Rejenerasyonunda Diferansiyel Olarak Eksprese Edilen Genlerin Taranması, Fonksiyonel Karakterizasyonu ve Yetişkin Zebrabalığı Modelinde Beyin Hasarını Onarma Potansiyellerinin Araştırılması(2025) Helvacıoğlu, Selin; Özhan, Hatice GüneşZebra balıkları, geniş çaplı hasarlardan sonra dahi beyinlerini yeniden oluşturabilme konusunda olağanüstü bir yeteneğe sahiptir. Bu özellikleri, onları doku onarımı ve nörogenez mekanizmalarının araştırılması için ideal bir model organizma haline getirmektedir. Laboratuvarımız tarafından daha önce yayımlanmış bir çalışmada, legumain (lgmn) adlı bir genin, erişkin zebra balıklarının telensefalon bölgesinde beyin hasarına yanıt olarak diferansiyel şekilde eksprese olduğu belirlenmiştir. Bu durum, lgmn geninin hasara yanıt olarak gelişen rejeneratif süreçte potansiyel bir rol üstlenebileceğini düşündürmektedir. Ancak, bu genin nöro-onarımdaki rolü henüz fonksiyonel olarak araştırılmamıştır. Bu çalışmada, lgmn geninin telensefalik rejenerasyon sürecindeki zamansal ve bölgesel ekspresyon modeli incelenmiş ve detaylandırılmıştır. qPCR analizleri, lgmn mRNA düzeylerinin hasar sonrası dramatik biçimde arttığını göstermiştir. Test edilen zaman noktalarında gözlenen bu artış, genin rejenerasyon süreci boyunca sürekli olarak aktif olduğunu göstermektedir. Ayrıca, lgmn mRNA'sının HuC/HuD, Sox10 ve GFAP belirteçleri ile lokalize olması, lgmn'nin hem nörogenez hem de gliogenez süreçlerinde rol oynayabileceğini düşündürmektedir. lgmn geninin fonksiyonunu değerlendirmek amacıyla, CRISPR/Cas9 teknolojisi kullanılarak bir lgmn knockout zebra balığı hattı oluşturulmuştur. Oluşan mutasyonun çerçeve kayması mutasyonuna neden olduğu, High Resolution Melting Analizi (HRMA) ve Sanger dizileme ile doğrulanmıştır. Ek olarak, knockout hattında yapılan qPCR analizleri, lgmn transkript düzeylerinde belirgin bir azalma göstermiş, bu da nonsense aracılı mRNA yıkım mekanizmasını işaret etmektedir. Genel olarak, elde edilen bulgular lgmn geninin zebra balığı beyin rejenerasyonu sürecinde çoklu aşamalarda dinamik olarak eksprese olduğunu ve nörogenez ile gliogenez sırasında rejenerasyonu destekleyici roller üstlenebileceğini ortaya koymaktadır.Master Thesis HIV Erken Tanısına Yönelik LSPR Esaslı Platform Geliştirilmesi(2025) Altun, Nazlı Hilal; Zareie, Esma Volga Bulmuşİnsan Bağışıklık Yetmezlik Virüsü'nün (HIV) erken tanısı, özellikle düşük kaynaklı bölgelerde, hızlı, taşınabilir ve maliyet etkin teşhis araçlarına duyulan ihtiyaç nedeniyle hala kritik bir küresel sağlık sorunudur. Mevcut tanı yöntemleri, karmaşık ekipman ve eğitimli personele olan bağımlılıkları, uzun işlem süreleri gibi nedenlerle hasta başı tanı (POCD) uygulamalarında sınırlı kalmaktadır. Bu tez çalışmasında, HIV-1 enfeksiyonunun erken evresinde kanda serbestçe bulunan ve yaklaşık 12-14 gün içinde tespit edilebilen HIV-1 kapsid proteini (p24) hedeflenerek, lokalize yüzey plazmon rezonansı (LSPR) temelli bir biyosensör platformu geliştirilmiştir. Yüksek en-boy oranına sahip altın nanoçubuklar (GNR), hidroksilasyon ve silanizasyon ile modifiye edilen cam yüzeylere immobilize edilmiştir. Yüzey üzerine, kendiliğinden düzenlenen bir katman (SAM) ile EDC-NHS kimyası kullanılarak p24'e özgü nanobadiler kovalent olarak bağlanmıştır. Spesifik olmayan bağlanmaların önlenmesi amacıyla kazein ile yüzey bloklanmıştır. Özel tasarlanmış bir mikroakışkan çip kullanılarak PBS ve serum ortamında farklı p24 konsantrasyonları test edilmiştir. Platform, 1 pM seviyesinde bir tespit sınırı ve 50–100 pM arasında dinamik bir aralık göstermiştir. Raman ve FTIR analizleri yüzey modifikasyonlarını doğrularken, SEM analizinde yaklaşık 6,5–7 en-boy oranına sahip GNR morfolojisi belirlenmiştir. Küçük boyutlu ve yüksek afiniteye sahip nanobadi kullanımı, GNR yüzeyine yakınlığı koruyarak algılama verimliliğini artırmıştır. Elde edilen sonuçlar, geliştirilen platformun HIV'in erken teşhisi ve POCD uygulamaları için güçlü bir potansiyel sunduğunu göstermektedir.Master Thesis Şeker Pancarı Posasından Karbon Bazlı Fotokatalizörler ve Kuantum Noktalar: Sentez, Karakterizasyon ve Atık Su Arıtım Uygulamaları(2025) Arabacı, Bahriyenur; Özşen, Aslı YükselSanayileşme ve fosil yakıtların aşırı kullanımı nedeniyle artan enerji talebi ve çevresel bozulma, emisyonlara, küresel ısınmaya ve kaynak yetersizliğine yol açmaktadır. Güneş ışığıyla çalışan sürdürülebilir bir yöntem olan fotokataliz, çevresel iyileştirme için umut verici bir yaklaşım sunmaktadır; ancak, uygulamaları kısıtlıdır. Bu bağlamda, biyokütlenin hidrotermal karbonlaştırılması (HTK) ile elde edilen hidrokömür, fotokatalitik aktiviteyi artırmak amacıyla destek malzemesi olarak kullanılabilir. Ayrıca HTK sürecinin organik açıdan zengin sıvı fazı, floresan özellik gösteren karbon kuantum noktalarının (KKN'ler) sentezinde öncül olarak değerlendirilebilir. Bu tezde, şeker pancarı endüstrisine ait tarımsal atıklardan HTK yoluyla elde edilen katı ve sıvı fazların tamamımın kullanıldığı sıfır atık yaklaşımıyla fotokatalizörler ve KKN'ler geliştirilmiştir. HTK deneyleri, sıcaklık (200-260 °C), süre (60-10 dakika) ve biyokütle miktarı (10-20 g) değişkenlerini incelemek üzere Box-Behnken deney tasarımıyla planlanmıştır. Elde edilen hidrokömür destekli g-CN fotokatalizörü, şeker endüstrisine ait atık suyun arıtımında kullanılmış ve pH (4-8), katalizör dozu (0.2-1 g/L) ve H2O2 konsantrasyonu (0-20 mM) gibi parametreler yine Box-Behnken yöntemiyle optimize edilmiştir. Hidrokömür, fotokatalizörler ve KKN'ler FTIR, BET, XRD, XPS, SEM-EDX, PL ve UV-Vis ile karakterize edilmiştir. En yüksek hidrokömür verimi (%36,74), 200 °C'de 60 dakika reaksiyonla ve 20 g biyokütle kullanılarak elde edilmiştir. En yüksek TOK ve KOİ giderim oranları sırasıyla %14,02 and %23,94 olup, pH 8'de, 20 mM H2O2 varlığında 0.05 g HC ve 0.81 g/L katalizör dozu ile sağlanmıştır. Ayrıca, hidrokömür katkısı, fotokatalizörün yeniden kullanılabilirliğini artırarak sürdürülebilir atık su arıtımı için potansiyelini ortaya koymuştur.Master Thesis Mimari Yarışmalara Yapay Zekâ Entegrasyonu: Proje Değerlendirme İş Akışlarını Kolaylaştırmaya Yönelik Görev Tabanlı Bir Yaklaşım(2025) Tunçok, Can; Kasalı, AltuğMimari proje yarışmaları, değerlendirme süreçlerinde sekreterya ve jüri üyeleri için önemli zorluklar barındırmaktadır. Bu çalışma, gelişen yapay zekâ (YZ) araçlarının bu zorlukları hafifletmek, proje değerlendirme iş akışlarını optimize etmek ve özellikle sekreterya raporlama süreçlerini ve jüri karar mekanizmalarını kolaylaştırmak amacıyla nasıl entegre edilebileceğini görev tabanlı bir yaklaşımla araştırmayı amaçlamaktadır. Araştırma kapsamında, Türkiye'deki gerçek mimari proje yarışmalarından ve bazı açık kaynaklı eğitim verilerinden elde edilen dokümanlar üzerinde çeşitli YZ modelleri denenerek, jüri toplantı ses kayıtlarının otomatik deşifresi, yarışma paftalarındaki otopark gibi nesnelerin sayımı, pafta içi çizimlerin konumlandırılması, Analitik Hiyerarşi Prosesi (AHP) ile çok kriterli karar verme desteği, kat planı segmentasyonu ve yarışma paftalarının sınıflandırılması gibi belirlenmiş görevler üzerinde deneysel çalışmalar yürütülmüştür. Elde edilen bulgular, YZ'nin jüri tutanaklarının hazırlanmasında %1.23-%5.74 Kelime Hata Oranı (WER) ile yüksek doğruluk ve önemli zaman tasarrufu sağladığını göstermiştir. AHP destekli değerlendirmelerde YZ, gerçek jüri kararlarıyla %89 oranında uyumlu sonuçlar üreterek finalist ve elenen projeler arasında ayrım yapabilmiştir. Yarışma paftalarının eleme aşamalarına göre sınıflandırılmasında ise YZ, rastlantısal tahminin üzerinde (%~57 test F1 skoru) bir başarı sergilemiştir. Ancak, mimari çizimlerin karmaşıklığı nedeniyle nesne sayımı ve kat planı segmentasyonu gibi görevlerde mevcut genel amaçlı YZ modellerinin performansı sınırlı kalmıştır. Sonuç olarak, YZ'nin mimari proje yarışmalarında tekrarlayan ve zaman alıcı görevlerde iş yükünü azaltma, süreçleri standartlaştırma ve değerlendirme süreçlerine yardımcı analitik araçlar sunma potansiyeli yüksektir. Bununla birlikte, YZ'nin yaratıcılık, bağlamsal anlayış ve nihai karar verme gibi insan uzmanlığı gerektiren alanlarda yalnızca destekleyici bir rol üstlenmesi ve etik hususların gözetilmesi kritik öneme sahiptir.Master Thesis Adalarda İklim Değişikliği Altında Doğal Yeraltısuyu Beslenmesinin Modellenmesi: Bozcaada Örneği (Türkiye)(2025) Türkseven, Özge Yaren; Baba, Alper; Gündüz, OrhanKüresel iklim değişikliği, yağış rejimlerindeki düzensizlik, artan sıcaklık ve buharlaşma oranları gibi faktörlerle su döngüsünü önemli ölçüde etkilemekte ve özellikle küçük ve sınırlı kaynaklara sahip adalar gibi hassas bölgelerde su kaynaklarının sürdürülebilirliğini tehdit etmektedir. Bu bağlamda, yeraltı suyu rezervleri, yüzeysel kaynakların yetersiz olduğu dönemlerde güvenilir bir alternatif oluşturmakta ve entegre su yönetimi stratejilerinde kritik bir rol oynamaktadır. Bu tez çalışması, Bozcaada Adası özelinde yeraltı suyu yenilenme potansiyelini belirlemeyi ve iklimsel değişkenlerin bu süreç üzerindeki etkilerini analiz etmeyi amaçlamıştır. Çalışma kapsamında, hem geleneksel yöntemlerden biri olan Klorür Kütle Dengesi (CMB) hem de süreç-temelli bir sayısal model olan HYDRUS-1D kullanılarak düşey su akışları modellenmiş, sensör verileri ve yerel toprak özellikleri dikkate alınarak düşey su hareketi simüle edilmiştir. Bu tür adalarda deniz suyu girişimin etkisinin yüksek olduğu görülmekte olup, bu nedenle geleneksel klorür yönteminden çok sayısal modellerin daha doğru sonuç verebileceğini göstermektedir. Özellikle Bozcaada gibi dış kaynaklara bağımlı küçük bölgelerde yeraltı suyu kaynaklarının korunması için hem niceliksel hem de niteliksel değerlendirmelerin önemini vurgulamaktadır. Nispeten düşük beslenme oranları, adanın mevcut su kaynaklarının yenilenmesinin sınırlı olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, yerel yönetimler yağmur suyu hasadı, yeraltı barajları ve doğa temelli çözümler (NbS) gibi alternatif yaklaşımları araştırmalı ve uygulamalıdır. Elde edilen veriler ışığında, bu tez kapsamında somut bazı öneriler (YAS beslenme alanları, geçirimli alanlar, arıtılmış atık suyun kullanımı ve su hasadına gibi) sunulmuştur.Master Thesis Tay-sachs Hastalığı Fare Hücrelerinde MiRNA'ların Biyolojik Rolünün Araştırılması(2025) Kaya, Beyza; Seyrantepe, VolkanTay-Sachs hastalığı, HEXA geminin mutasyonu ve β-N-asetilheksosaminidaz A enzim eksikliğine bağlı bir lizozomal depo hastalığıdır. GM2 gangliozidinin lizozomal birikimi ve bozulmuş otofajik akış daha önce Tay-Sachs hastalığı fare modeli olan Hexa- /-Neu3-/-'de bildirilmiştir. Birkaç tedavi stratejisi araştırılmış olsa da Tay-Sachs hastalığı için küratif bir tedavi yoktur. ML-SA1 bir lizozomal kalsiyum kanalı agonistidir ve otofaji ve ekzositozu indükleme yeteneği çeşitli hastalıklarda bildirilmiştir. miRNA'lar, gen ekspresyonunu transkripsiyon sonrası düzenleyen kodlamayan küçük RNA'lardır. miRNA'ların düzensiz ekspresyonları birkaç lizozomal depo hastalığı için incelenmiştir. Ancak, Tay-Sachs hastalığında kapsamlı miRNA profillendirmesi ve ML-SA1 tedavisi hakkında bir çalışma yoktur. Bu çalışmada ML-SA1 ile tedavi edilmiş ve edilmemiş koşullarda Hexa-/-Neu3-/- fibroblastları ve nöroglialarının kapsamlı miRNA profillerini belirleyerek hastalık patolojisiyle ilişkili spesifik miRNA'ları tanımlamak ve ML-SA1'in lizozomal ekzositoz ve bozulmuş otofaji üzerindeki etkisini değerlendirmek amaçlanmıştır. Buna göre, yeni nesil dizileme ile birlikte enzim aktivite analizi, otofaji ve ekzositoz belirteçlerinin protein ve gen ekspresyon analizleri gerçekleştirilmiştir. Sonuç olarak, ML-SA1 lizozomal ekzositozu artırmış ve otofajiyi indüklemiştir. Ancak otofajik temizlenme gözlemlenmemiştir. ML-SA1 uygulanmamış Hexa-/-Neu3-/- fibroblastlar ve nöroglialarda mmu-miR-672-5p ve mmu-miR-5624-3p, WT kontrollerine kıyasla önemli ölçüde yukarı regüle edilirken, mmu-miR-6940-3p önemli ölçüde aşağı regüle edilmiştir. ML-SA1 tedavisi üzerine, WT hücrelerine kıyasla mmu-miR-375-3p her iki hücre tipinde de önemli ölçüde yukarı regüle edilirken mmu-miR-7091-5p önemli ölçüde aşağı regüle edilmiştir ve mmu-miR-672-5p'nin yukarı regülasyonu etkilenmemiştir. Bu bulgular lizozomal kalsiyum modülasyonunun hastalık koşulları altında miRNA regülasyonunu belirgin şekilde etkilediğini göstermektedir.Master Thesis Toplulukların Doğal ve Kültürel Mirasları ile Bağlantıları için Bir Sayısal Güzergah Önerisi: Tire, İzmir, Türkiye(2025) Gülkaya, Şeyma Ebrar; Turan, MineKültürel ve doğal mirasa erişimi ekonomik, coğrafi ve zamansal engeller sınırlamakta, yetersiz tanıtım veya aşırı turizm gibi zorluklar ise sürdürülebilirliğini tehdit etmektedir. COVID-19 pandemisi, uzaktan erişimin önemini vurgulayarak dijital miras deneyimlerine olan ilgiyi artırmıştır. Doğal ve kültürel unsurları içeren miras rotaları için fiziksel erişim ilkeleri belirlenmiş olmasına rağmen, dijital erişim düzenlemelerinin geliştirilmesi gereklidir. Mevcut dijital miras sunumlarında somut nitelikler ele alınırken, somut olmayanlar yeterince vurgulanmamaktadır. Çalışma, ilgili doğal ve kültürel miras varlıklarını dijital ortama aktararak kültürel rotanın somut ve somut olmayan değerlerinin bütünsel olarak temsil edildiği dijital bir platform sunmayı amaçlamaktadır. Bu çalışmada, Türkiye'nin İzmir ili Tire ilçesindeki doğal ve kültürel rotaların somut ve somut olmayan yönlerini bir araya getiren, kullanıcı merkezli bir dijital platform (TiREASURE) önerilmiştir. Tire'nin yerel otlarına, urgan yapımı zanaatına ve hamam geleneğine odaklanılmıştır. Bu miras büyük kentlere göç ve bilgi aktarımındaki azalma tehdidi altındadır. TiREASURE, Avrupa Komisyonu'nun HORIZON programı gibi girişimlerle uyumlu bir koruma modeli sunmaktadır. Yöntem olarak, artırılmış gerçeklik (AR), interaktif haritalar, dijital rekonstrüksiyonlar, çevresel sesler ve hikâye anlatımı teknikleri kullanılan TiREASURE, erişilebilirliği artıran sürükleyici deneyimler yaratmaktadır. Sonuç olarak sadece dijital ortamda kültürel rotaları deneyimleme fırsatları sunmayı değil, aynı zamanda dijital araçlarla yerinde deneyimleri destekleyen bu çalışma terk edilme ve aşırı turizm sorunlarını azaltırken, mirasla dengeli ve sürdürülebilir bir etkileşimi teşvik etmektedir. Ayrıca tüm bunların gerçekleştirilmesinde, yenilikçi dijital miras çözümlerini geliştirmede disiplinler arası iş birliğinin potansiyelini vurgulamaktadır.Master Thesis Bazı Sekonder Metabolitlerin HIV-1 Kapsit Proteini Oligomerizasyonuna Etkisinin Araştırılması(2025) Turgut, Selin Gül; Sezgin, Hümeyra TaşkentHIV-1 enfeksiyonu dünya çapında küresel bir sağlık sorunu olmaya ve mevcut tedavilerin yanında yeni antiviral ajanlara olan ihtiyaç artmaya devam etmektedir. HIV-1'in yaşam döngüsünde önemli bir rol oynayan kapsid proteini, virüsün yapısal bütünlüğünü sağlamanın yanı sıra ters transkripsiyon ve viral genomun konakçı hücre genomuna entegrasyonu gibi kritik adımları da düzenlemektedir. Bu nedenle kapsid proteini, ilaç geliştirme aşamalarında giderek daha fazla öne çıkan bir hedef haline gelmiştir. Bu tez çalışmasında, Türkiye'deki mikroorganizma ve bitkilerden ve izole edilen Bedir Grup sekonder metabolitlerin HIV-1 kapsid ile etkileşim potansiyeli araştırılmıştır. Tez kapsamında 279 sekonder metabolit HIV-1 kapsid monomeri ile moleküler yanaştırma yapılmış ve en yüksek bağlanma skoruna sahip moleküller seçilerek deneysel çalışmalarda incelenmiştir. Deneysel aşamada iki farklı biyofiziksel yöntem kullanılmıştır. Protein stabilitesi üzerindeki etkileri değerlendirmek için Diferansiyel Taramalı Florimetre (DSF) ve oligomerleşme kinetiği üzerindeki etkileri incelemek için oligomerizasyon deneyi kullanılmıştır. DSF analizinde, MD-MG-03 ve MD-MG-04 molekülleri proteinin erime sıcaklığını azaltırken, kapsid oligomerizasyon deneyinde ATB-01 ve ATB-05 molekülleri oligomerizasyonu önemli ölçüde hızlandırmıştır. HİV-1 kapsid doğada monomer ve multimer formda bulunabilir. Moleküllerin HİV-1 kapsid multimeri ile etkileşimini incelemek için dört monomerden oluşan bir kapsid multimeri oluşturulmuştur. Bu multimer yapı üzerine, MD-MG ve ATB grubu molekülleriyle moleküler yanaştırma uygulanmıştır. En iyi moleküler yanaştırma sonuçlarında moleküller kapsid monomerinde C-terminal bölgeye, kapsid multimerde üç farklı hekzamerin etkileştiği bölgeye bağlanmış görünmektedir. Moleküllerin HİV-1 kapsid proteini ile etkileşimini anlayabilmek için daha fazla deneysel ve hesaplamalı çalışma yapılması gerekmektedir.Master Thesis NRAV Uzun Kodlamayan RNA'sının NRAs Mutant Melanomunda Tip-1 İnterferon Yanıtındaki Rollerinin İncelenmesi ve Uzun Kodlamayan RNA İfade Örüntülerinin Kanserde Hayatta Kalımla İlgisinin Araştırılması(2025) Kılıç, Emre; Ekiz, Hüseyin AtakanDeri kanseri (melanom), bağışıklık tepkilerinden kaçma yeteneğiyle bilinen agresif bir cilt kanseridir. Tip I interferonlar (IFN'ler) (IFN-A/B), antitümör bağışıklığını artırmada önemli bir rol oynar, ancak bu yolağın melanomdaki uzun kodlamayan RNA'lar (lncRNA'lar) tarafından düzenlenmesi yeterince anlaşılmamıştır. NRAV (Antiviral Yanıtın Negatif Düzenleyicisi, Negative Regulator of Antiviral Response), daha önce viral enfeksiyon sırasında IFN ile uyarılan genleri (IFN stimulated genes, ISG'ler) baskıladığı gösterilen, ancak melanom gibi kanser bağlamlarında karakterize edilmeyen bir lncRNA'dır. Mevcut tez çalışmasında, NRAS mutasyona uğramış SKMEL147 hücreleri kullanılarak NRAV'ın melanomdaki tip I IFN sinyallemesi üzerindeki etkisini araştırmak amaçlanmıştır. Bulgular, NRAV aşırı ifadesinin erken zaman noktalarında IFN-A uyarımını takiben baskılanmış ISG (IFIT2, IFIT3, MX1), HLA-A ve PD-L1 ifadesine yol açtığını göstermektedir. NRAV aşırı ifade edilen hücreler ayrıca azalmış çoğalma ve artmış hücre ölümü sergilediler. Proteomik analizin ardından RNA çöktürme (RNA pulldown), mitofaji ve translasyonda yer alan belirgin bir NRAV'le ilişkili protein seti ortaya çıkardı ve NRAV'nin potansiyel tepkime hedeflerini vurguladı. Ek olarak, makine öğrenme algoritmaları tarafından yapılan biyoenformatik analiz, özellikle tip I IFN yanıtında bir oyuncu olan IRF9 ile birleştirildiğinde, ifadesi melanom hastalarında iyileştirilmiş veya kötüleştirilmiş sağkalımla ilişkili olan birkaç IFNA ile ilişkili lncRNA'yı tanımladı. Bu bulgular birlikte, NRAV'nin melanom ve tip I IFN yanıtındaki düzenleyici rolünü ve IFN ile ilişkili lncRNA'ların daha geniş prognostik önemini vurgulamaktadır.Master Thesis Proteogenomik Yaklaşımlar Kullanılarak Trueperella Pyogenes Piyolizin Toksinine Özgü Nanokorların Tanımlanması(2025) Fındık, Fatma; Güner, Şerife AyazHayvancılık sektörün başta olmak üzere Trueperella pyogenes enfeksiyonları (mastitis gibi) önemli ekonomik kayıplara yol açmakta ve artan antibiyotik direnci, hedefe yönelik tanı ve tedavi yöntemlerinin geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bakterinin başlıca virülans faktörü olan Piyolizin, immünojenik yapısı nedeniyle potansiyel bir antikor hedefidir. Nanokorlar, küçük boyutları, yüksek afiniteleri, üstün yapısal kararlılıkları ve kolay üretimleri sayesinde geleneksel antikorlara güçlü bir alternatif sunmaktadır. Bu proje, proteogenomik yaklaşımlar kullanılarak T. pyogenes enfeksiyonlarının tanı ve tedavisinde kullanılabilecek Piyolizin'e özgü nanokorları tanımlamayı amaçlamıştır. Piyolizin geninin çeşitli varyasyonlarda rekombinant ekspresyonu ve saflaştırılması başarıyla gerçekleştirilmiştir. Alpakalar inaktive edilmiş Pyolosin toksini ile immünize edilerek, elde edilen antikor yanıtları ELISA yöntemiyle değerlendirilmiştir. VHH kütüphanesi oluşturmak amacıyla, periferik kan mononükleer hücrelerinden (PKMH) toplam RNA izolasyonu ve cDNA sentezi yapılmış; antijene özgü antikorların proteomik analizi ve nanokor adaylarının seçimi için immünopresipitasyon ve kütle spektrometrisi teknikleri uygulanmıştır. Toplamda Pyolysine özgü 26 nanokor adayı filogenetik olarak analiz edilmiş ve ileri çalışmalar için üç temsilci (NB1, NB2, NB3) seçilmiştir. Seçilen dizilerin biyofiziksel özellikleri in silico olarak değerlendirilmiş ve üretime uygunlukları analiz edilmiştir. NB3 başarıyla üretilmiş ve karakterize edilmiştir. Ancak NB1 ve NB2 nanokorlarının ekspresyonunda çözünmezlik ve agregasyon problemleri gözlenmiş, bu durum yapısal stabilite ile ilgili sorunlara işaret etmiştir. Bu proje, Pyolosin'i hedefleyen nanokorların tanımlanmasında önemli bir ilk adımı temsil etmekte ve nanokor tabanlı hızlı tanı sistemleri ile antimikrobiyal alternatiflerin geliştirilmesi için değerli bir kaynak sağlamaktadır. Elde edilen deneyimler, proteogenomik yaklaşımla farklı patojenlere karşı nanokor geliştirilmesine de ışık tutacaktır.Master Thesis Çoklu Etmen Büyük Dil Modelleri ile Doğal Dilin Niteliksel SQL Arama Sorgularına Dönüştürülmesi(2025) Sönmez, Simge; Ayav, TolgaDoğal dilden SQL'e dönüşüm (NL2SQL), kullanıcı tarafından doğal dilde ifade edilen sorguların, aynı anlamı taşıyan yapısal SQL ifadelerine çevrilmesi sürecidir. Bu işlem, uzmanlık seviyesinde SQL bilgisi gerektirir, veri bilimciler ya da iş analistleri tarafından manuel olarak gerçekleştirildiğinde zaman alıcı olabilir. Bu süreci hızlandırmak ve kolaylaştırmak için araştırmacılar, veritabanlarıyla doğal dil üzerinden iletişimi mümkün kılacak yöntemler üzerine çalışmış; kullanıcılarla veri sistemleri arasında etkili bir arayüz oluşturmayı hedeflemişlerdir. Yaklaşık otuz yıllık bir süreçte, bu alandaki yaklaşımlar, kural tabanlı gramer sistemlerinden, veritabanı bilgisinin kodlandığı (database-aware encoding) seq2seq modellere evrilmiştir. Ancak, büyük dil modellerinin (LLM'ler) ortaya çıkmasıyla birlikte bu alanda kaydedilen ilerleme önemli ölçüde hızlanmış ve daha önce ulaşılamayan bir seviyeye erişmiştir. Bu çalışmada, NL2SQL görevi, GPT gibi büyük ölçekli modellere güvenmek yerine, orta ölçekli açık kaynak dil modellerinin etkin akıl yürütme gücünden ve işbirliğinden yararlanılarak ele alınmaya çalışılmıştır. Çalışmanın amacı, çok daha az kaynak gerektiren modellerle rekabetçi bir performansın elde edilip edilemeyeceğini araştırmaktır. Bu araştırma kapsamında, üç orta ölçekli açık kaynak model — Gemma3-IT (Google), Qwen2.5 Instruct (Alibaba) ve Mistral Nemo (Mistral AI) — kullanıldı. Hem modellerin iş birliğinden ve hem de bağlamsal veritabanı içeriğinden yararlanılarak, Spider geliştirme değerlendirme setinde %81,3 yürütme doğruluğuna ulaşıldı. Bu sonuç, her bir modelin bireysel performansının üzerinde olup, C3-SQL'e kıyasla yalnızca %0,6 ve DIN-SQL'e kıyasla %1,5 daha düşüktür. Sonuçlar, çalışmanın ortaya koyduğu yaklaşımın etkinliğini göstermektedir.Master Thesis Korunga Tohumundan Elde Edilen Protein ve Peptidlerin Hücresel Toksisite, Bağışıklık ve Bağırsak Geçirgenliği Üzerindeki Etkileri(2025) Güngör, Sevde Nur; Güleç, Şükrü; Büyükkileci, Ali OğuzBitkisel protein kaynaklarının fonksiyonel özellikleri, beslenme bilimi ve sürdürülebilir gıda sistemleri açısından önemli bir araştırma alanı haline gelmiştir. Bu çalışmada, korunga (Onobrychis viciifolia L.) tohumundan elde edilen protein izolatının (SSPI), insan sağlığına yönelik güvenlik profili ve bağırsak bariyer fonksiyonu üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir. SSPI'nin sitotoksik etkisi, Caco-2 ve IEC-6 hücre hatlarında MTT yöntemiyle analiz edilmiştir. Alerjenite değerlendirmesi ise makrofaj hücre hattı (RAW 264.7) üzerinden gerçekleştirilmiş; TNF-α ve IL-6 salınımı ölçülerek immün yanıt potansiyeli belirlenmiştir. Bulgular, SSPI'nin her iki formunun da toksik veya alerjenik risk oluşturmadığını göstermiştir. Bağırsak geçirgenliği üzerine etkileri değerlendirmek amacıyla, diferansiye olmuş Caco-2 hücreleri kullanılarak transepitel bir hücre kültürü sistemi oluşturulmuştur. LPS ve sitokin kokteyli ile geçirgenlik bozulmuş, ardından sindirilmiş SSPI uygulamaları yapılmıştır. TEER ölçümleri ve sıkı bağlantı genlerinin (Occludin, ZO-1, Claudin-1) ekspresyon analizleri, SSPI'nin bariyer fonksiyonunu destekleyici yönde etkiler sağladığını ortaya koymuştur. Bu çalışma, SSPI'nin biyolojik güvenliğini ve bağırsak sağlığı açısından taşıdığı fonksiyonel potansiyeli göstererek, onu gelecekte fonksiyonel gıdalarda değerlendirmeye yönelik bilimsel bir temel sunmaktadır. Elde edilen veriler, SSPI'nin sindirim sonrası da etkili olabildiğini ve bozulmuş bağırsak geçirgenliği gibi inflamatuar durumlara karşı epitel bariyeri güçlendirebildiğini ortaya koymuştur. Bu bağlamda, SSPI yalnızca bir alternatif protein kaynağı değil, aynı zamanda bağırsak bütünlüğünü destekleyici biyoaktif bir bileşen olarak da değerlendirilme potansiyeline sahiptir. Ayrıca, bu çalışma, korunga gibi alternatif bitkisel kaynakların insan sağlığı üzerindeki etkilerini araştıran sınırlı sayıdaki çalışmalardan biri olarak literatürde önemli bir boşluğu doldurmakta ve SSPI'nin nutrasötik ve fonksiyonel ürün geliştirme süreçlerinde dikkate alınabilecek güvenli bir aday olduğunu göstermektedir.Master Thesis Kalsiyum Bazlı Çift Karbonatların Kimyasal Sentezi için Yöntem Geliştirilme(2025) Hajıyev, Gasham; Özdemir, EkremBu çalışmanın amacı, düşük sıcaklık ve basınç koşullarında kalsiyum bazlı çift karbonatların kimyasal sentez yöntemlerini geliştirmektir. Sentezlenmesi hedeflenen çift karbonatlar BaCa(CO₃)₂, CoCa(CO₃)₂, SrCa(CO₃)₂ ve MgCa(CO₃)₂'dir. Sentez için doğrudan karıştırma ve kesikli reaktör olmak üzere iki yöntem kullanılmıştır. Doğrudan karıştırma yönteminde M²⁺/Ca²⁺ oranları 0.5, 1.0 ve 2.0 olarak belirlenmiştir. Kesikli reaktörde ise 0, 3, 5 ve 10 mM Ca(OH)2 çözeltileri kullanılmıştır. Kristal yapı ve bileşimler X-ışını kırınımı (XRD), taramalı elektron mikroskobu (SEM) ve enerji saçılım spektroskopisi (EDX) ile analiz edilmiştir. İlgili mineral fazlarının doygunluk indeksi değerleri PHREEQC kullanılarak hesaplanırken, sulu türlerin dağılımını pH'ın bir fonksiyonu olarak görselleştirmek için Medusa & Hydra kullanılmıştır. Ba²⁺ ve Sr²⁺ iyonları için çift karbonatlar elde edilebilmiş, ancak Co²⁺ ve Mg²⁺ iyonları için çift karbonatlar elde edilememiştir. Kalsiyum bazlı çift karbonatların sentezinde iyonik yarıçapın belirleyici faktörlerden biri olduğu sonucuna varılmıştır. Elde edilen partiküller, endüstriyel kullanım için alternatif malzemeler açısından önem taşımaktadır
